a close up of a hair brush on a table

Rüyayı Giymek - Apple Vision Pro ile Gerçeklik ve Rüya Arasındaki Sınırlar: Psikanalitik Bir Bakış

Bu blog yazısında, Apple Vision Pro'nun sanal gerçeklik dünyasıyla fiziksel gerçeklik arasındaki sınırları nasıl bulanıklaştırdığına ve bu teknolojinin psikanalitik kuramlarla nasıl ilişkilendirilebileceğine derinlemesine bir bakış sunuyoruz. Rüyalar, tümgüçlülük fantezisi ve bilinçdışı süreçler üzerinden, yeni nesil teknolojilerin insan zihni üzerindeki etkilerini keşfedeceksiniz.

Uzm. Psk. Çağnur Denişik

10/22/20245 min oku

Apple Vision Pro ile Gerçeklik ve Rüya Arasındaki Sınırlar
Apple Vision Pro ile Gerçeklik ve Rüya Arasındaki Sınırlar

Rüyayı Giymek - Apple Vision Pro

Apple Vision Pro, tanıtıldığı günden bu yana, sanal olan ile gerçek olan arasındaki sınırı giderek silikleştiren özellikleriyle alışılagelmiş sanal gerçeklik gözlüklerinden oldukça farklı bir yere konumlandı. Örneğin, “giyilebilir bilgisayar” olarak tanıtılan bu cihaz sayesinde monitörün dışına taşan sanal dünya, kumanda gibi bir nesneye gerek kalmadan doğrudan el ve göz hareketleriyle kontrol edilebiliyor. Film izlemekten oyun oynamaya, aplikasyon kullanımından toplantı yürütmeye kadar gündelik teknolojik ihtiyaçların pek çoğu için kullanılabilecek olan gözlükler, sanal ekranları gerçek dünyaya yansıtarak çalışıyor. Tek bakışla birden fazla ekran açılabiliyor, kullanıcılar dilediklerinde bulundukları odayı bir sinema salonuna çevirebilecekken dilerlerse transparan zemine yansıyan ekranlar ile dış dünyayı görmeye engel olmadan bilgisayarda gezinebilecekler. Ayrıca kullanıcının gözleri, yapay olarak gözlüğün diğer tarafına yansıyor. Böylece karşıdan bakıldığında gözsüz, “robotik” bir cihaz görmenin de önüne geçilmiş gibi duruluyor.

Teknoloji ve Psikanalitik Bağlantılar

Mevcut gerçeklikten ayrılmadan sanal bir gerçeklik yaşantılanabilecek olması, psikanalitik kuramın işaret ettiği birincil süreç deneyimlerini ve tümgüçlülüğü anımsatan bir teknoloji. Birincil süreçlerde, mesela rüyalarımızda, hayallerimizde; haz ilkesi egemen. Zaman ve mekan sınırı yok, yoğunlaştırma düzeneği ile aynı kişinin birden fazla kişiyi temsil etmesi, birden fazla yerde ve zamanda olmak ya da zamanlar arası gezinmek, ışınlanmak, uçmak gibi fiziksel gerçeklikte mümkün görünmeyen durumları deneyimlemek mümkün. Freud, bebek büyüdükçe, benlik geliştikçe ve bastırma mekanizması devreye girdikçe bilinçdışı ile bilinç arasında bir sınır çizildiğini, böylece gerçeklik ilkesinin devrede olduğu ikincil süreçlerin başladığını söylüyor. İkincil süreçlerin en belirgin özelliklerinden biri, çizilen sınır neticesinde iç ve dış, hayal ve gerçek gibi kavramlar arasındaki ayrımın belirginleşmesi. Bu da aslında gündelik hayata adapte olarak yaşamı sürdürmemizi sağlayan bir gelişim. Zira hayatı çoğunlukla bölmelere ayırıp uykuya, beslenmeye, çalışmaya belli zamanlar tayin ediyoruz. Kurmacalar bizim için sayfalarda ve ekranlarda kalan dünyalar.

Rüyalar ve Gerçeklik Arasındaki Sınırlar

Bazı şeylerin şimdilik yalnızca filmlerde olması hem bir düş kırıklığı hem de güven sağlıyor. Belki bir romantik komediye ya da bilim kurgu evrenine düşmek heyecan verici olabilirdi fakat bir korku filminde hayatta kalabilmemiz için kendimizi savunmayı öğrenmemiz gerekirdi. Ruhsallığımızdaki savunma mekanizmaları da aslında tam olarak bu işi yapıyor. Rüyanızda işlerin karıştığı bir anda aniden her şeyin yoluna girdiğini, belki düşünüzün bambaşka bir rüyaya evrildiğini ya da dayanılmaz korku veya acı içindeyken aniden uyandığınızı deneyimlemiş olabilirdiniz. Bunlar, bilinçdışındaki çatışmalar alevlendiğinde benliğin kontrolü hızla ele alıp kişiyi birincil süreçlerden ikincil süreçlere, gerçeklik ilkesine çekerek zaman zaman kendi düşlerinden de koruduğu anlar. Düşle gerçek arasına bir sınır çizip kişiyi uyandırmak da bu koruma yöntemlerinden biri.

Teknolojinin Tümgüçlülük Fantezisi

Peki bu sınırların geçirgenliğine gönüllü ve kontrollü bireysel müdahaleler, hayatı kolaylaştırabilir mi? Sanırım bunu deneyimlemeye başladık bile. Teknoloji, içine dahil olduğumuz makinelerden hayatımıza dahil ettiğimiz aletlere doğru evriliyor. Yapmak istediklerimize aracı olan bu aletler küçüldükçe de arzu eden kişi ile arzunun gerçekleşmesi arasında nispeten daha dolaysız yollar kurulmuş oluyor. Bu da kişiyi, tümgüçlülük düşlemine bir adım daha yaklaştırıyor.

Bebeklik Dönemindeki Tümgüçlülük Yanılsaması

Doğum öncesinde ve doğrum sonrası ilk zamanlarda bebekler, dünyanın kendileriyle kusursuz bir denge ve bütünlük içinde döndüğü düşlemindendirler. Bakım veren kişi, örneğin bir anne, bebeğin ihtiyaçlarına karşılık verir, dürtü ve arzularına uyum sağlar. Bebeğin bu ilişkide yaşadığı doyum, ona evreni, memeyi, anneyi kendisinin yarattığı yanılgısını yaşatır. Acıkırsa kendine bir meme yaratıp doyacaktır. Daha sonra karşılaşacağı engeller, bu yanılsamayı kademeli olarak kırar. Arzunun doyurulması için ifade edilmesi gerekir.

Sanal Gerçeklikle Tümgüçlülüğe Yaklaşmak

Anında doyum ancak birincil süreçlerde mümkün. Sanal gerçeklik gözlükleri ise kullanıcının gerçekleştirmeyi planladığı eylemleri, komutlarla dile dökme gereği duymadan tahmin ederek kişilere nispeten tümgüçlü oldukları bir fantezi vadediyor. Haz ilkesini gerçekliğe yansıyor, akıldan geçen hemen o anda gerçek oluyor. Monitör yerine yansıyan sınırsız yapay ekranlar adeta iç dünyanın dış dünyaya, sanal olandan realiteye, düşlemin gerçeğe açıldığı pencereler. Evrenleri birleştiriyor, sınırları silikleştiriyor.

Gerçeklik ve Sanal Gerçeklik Arasındaki Dönüşüm

Sanal olanın gerçekle iç içe geçişi bir devrim ve bütün devrimler gibi belli ki bir uyum süreci gerektiriyor. Sinemada film izleme eylemi örneğin; hazırlanma, evden çıkıp salona gitme, film seçme ve seans bekleme gibi etapları sayesinde o filmin dünyasına adım adım girmeye ve aynı adımlar tersten atarak hem o dünyadan hem de filmin yarattığı duygulanımlardan adım adım çıkmaya yardım ediyor. Keza ofis ortamları; yaşam alanı ile işin, bir yandan da hayattaki farklı rollerin birbirinden ayrılmasına yardım ediyor. Şimdi mekanlar, roller ve hatta evrenler arası geçiş çok daha hızlı. Artırılmış gerçeklik sunan gözlükler, rüyadaki yoğunlaştırma gibi içinde bulunulan odayı hem ev hem sinema salonu hâline getiriyor. Zaman akışını yok sayıp tatil mekanından ofise “ışınlanmak”, işler bitince hemen o an yeniden tatile dönmek mümkün. İşlevselliği ve pratikliği yadsınamaz olan bu hızın ruhsallık üzerindeki etkilerini de zamanla gözlemleyeceğiz gibi duruyor.

Gerçekliği Hatırlatan Sınırlar

Bu açıdan, şimdilik ergonomik bir sorun olarak görülebilecek gözlük ağırlığı, pil ömrü gibi sınırlılıkların belki de bu düşlemi kıran ve gerçeklikle bağı kuvvetlendiren birer anımsatıcı görevi üstlendiğini söylemek mümkün. Gözlüklere “artırıcı gerçeklik” misyonunun yüklenmesi ise gerçek olanın ne olduğu sorgusunu vurgular nitelikte.

Ufuktaki gelişmeler iç ve dış dünyayı değiştirip dönüştürmeye devam ediyor. Psikanalitik kuramın zamansız yanı ve zamana uyum sağlama becerisi, bu dönüşümün adımlarını psikanalitik bakışla da takip edebilmeyi mümkün kılıyor.

Kaynaklar ve Okuma Önerileri:

  • - Sigmund Freud, “Rüyaların Yorumu 1/2”, Öteki Yayınevi.

  • - Margaret J. Black & Stephen A. Mitchell, “Freud ve Sonrası: Modern Psikanalitik Düşüncenin Tarihi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

  • - Devabil Kara, “Elektronik Çağın Fütürizmi Sanal Gerçeklik Ve Sanal Ortamın Değerleri”.

  • - apple.com